HÜRRİYETE AÇILAN KAPI


HÜRRİYETE AÇILAN KAPI
Aslen Başkır Türklerinden olan ünlü dansör Nureyev sizlere çalıştığı toplulukla birlikte Paris'e gelişini burada Clara ile nasıl seviştiğini ve batıya sığındığını anlatıyor...
(Şili'li bir milyonerin kızı olan Clara, Nureyev'in hayatını değiştirdi (solda).

Henüz hürriyeti seçmeden önce Paris'in ünlü köprüsü "Pont des arts"ı geziyor.  Nureyev (ortada) yeni dostlarından Ribes kontesi ve Marquis de Larrain ile birlikte. Artık hep batılı olarak kalacak. 

Bütün dünya basını onu bir müddettir Rus bale yıldızı Rudolf Nureyev'in meraklı macerasını ele almış bulunuyor. Ünlü dansörün bu çok ilgi çeken macerasını, hürriyeti seçmesindeki sebepleri aşağıdaki yazıda kendi ağzından dinleyelim :

O sabah hiç alışık olmadığımız bir olay cereyan etti. İdari işlerimize bakan Vladimir Bogdanof bizleri Londra'ya götürecek uçağın biletlerini ayrı ayrı dağıttı. Oysa Leningrad'ın Kirof balesi şimdiye kadar yaptığı bütün turnelerde toplu pasaportla seyahat ederdi. Bu durum karşısında içimi şüphe kurdu kemirmeye başladı. 1961 yılının 17 haziran günüydü. Bizi Paris hava alanına götürecek otobüste bulunuyorduk. 120 dansör ve dansözle bir bale temsili için gerekli bütün malzeme otobüse tıkılmış halde gidiyorduk. Sahnede sırasına göre Kral, prenses, peri, çeşitli masal kahramanları, hatta Tanrı olan bizler şu anda boynu bükük yaratıklardan meydana gelmiş perişan bir koyun sürüsünden farksızdık.
Kısa zamanda bizi büyüleyen Paris bu nefis yaz sabahında yeni yeni uyanıyor, kaldırım kahvelerinin tenteleri geriliyor, arazözler tozlu caddeleri suluyordu. Bir rüya alemi içinde geçen Paris turnemiz artık sona ermişti, hüzünlüydük. Salhaneye götürülen koyunlar kadar hüzünlü. İşte Valentin Bogdanof böyle bir anda aramızda dolaşıyor ve herkese biletini veriyordu. Yüzündeki sinsi tebessüm gözümden kaçmadı. Palyaço maskesi kadar soğuk ve kaskatı bir sırıtış idi bu.
Bana biletimi uzatırken :
- Londra'ya gideceğine seviniyor musun Rudi Nureyev ? diye sordu.
Bu soruyu cevapsız bıraktım. Çünkü o anda zihnim gerilerde kalmıştı. Paris'te geçirdiğim renkli günleri düşünüyordum. Bilhassa Clara bütün canlılığıyla gözlerimin önüne geldi. Clara Saint genç, son derece güzel Şilili bir genç kızdı. Nice geceler Seine nehri kenarında kol kola dolaşmış birbirimize karşı duygularımızı defalarca açıklamıştık. Paris beni büyülemişti ama bunu Bogdanof'a nasıl anlatabilirdim ? Cevap vermeden bileti aldım.

UÇAK BİLETİNİN İÇ YÜZÜ
Hava alanına gelir gelmez turnikeden geçerek bekleme salonuna girdik. Bogdanof az önce dağıttığı uçak biletlerini toplamaya başladı. İşte o anda kendimi kafese sokulmuş bir hayvan gibi hissettim. Etrafımdaki demir çember sanki durmadan daralıyordu. Bogdanof bütün biletleri topladıktan sonra bana doğru gelerek sözde üzgün bir sesle :
- Rudi Nureyev, dedi. Çok üzülmekle beraber sana bir şey söylemek mecburiyetindeyim. Maalesef bizimle Londra'ya gelemeyeceksin. Az önce Moskova'dan bir telgraf geldi. Yarın gece Kremlin'de verilecek bir kabul resminde seninde dans etmen isteniyor. Seni Moskova'ya götürecek uçak karşıda harekete hazır. Haydi yolun açık olsun...
Mekanik olarak parmağıyla gösterdiği tarafa baktım. Kuyruğunda çekiç-orak bulunan Tupolev tipi Rus jet uçağı benzin alıyordu. Bir anda beynimden vurulmuş gibi oldum. Beni çevreleyen arkadaşlarım sanki başka bir dünyanın insanlarıydı ve artık yapayalnızdım. Aslında hepsi bana hem manen, hemde maddeten sırt çevirmişlerdi. O anda tek arzum Clara'yı görmekti ama sevgilim hava alanına gelmeyip 2 gün sonra arkamdan Londra'ya uçacaktı, öyle kararlaştırmıştık. Kimseye sezdirmeden bir arkadaşa Clara'ya telefon etmesini rica ettim. Londra uçağı birkaç dakikaya kadar kalkacaktı. Bogdanof arkadaşlarımla birlikte uçağa bindi. Artık kurtuldum diye düşünürken bütün sevincim içimde kaldı. Çünkü başımı çevirince Paris'te bulunduğumuz süre içinde bizi gölge gibi izleyen iki Rus gizli polisiyle burun buruna geldim. Biri iki adım gerimde öbürü tek çıkış yolu olan turnikenin başında duruyordu. Artık kıskıvrak bağlanmıştım.
İşte o anda Clara'yı gördüm.
Bekleme salonunda bulunan yüzlerce insan arasında Clara'nın o güzel yüzünü hemen görmüştüm. Sevgilim bana el salladı. Hiçbir şeyden haberi olmadığı belliydi. Az önce kaybettiğim bütün ümitlerin yeniden içimde canlandığını hissettim. Bu dünya gerçekten yaşamaya değerdi. Ani bir kararla turnikeye doğru koştum. Kapıda bekleyen Rus polisin şaşkın bakışları arasında parmaklıktan atlayarak Clara'nın hemen yanında duran iki Fransız polisine birkaç adımda varmıştım bile. Göbekli Rus memuru benim çevik dansör bacaklarımla boy ölçüşemeyecek kadar hantaldı. Avazım çıktığı kadar :
- Burada kalmak istiyorum !... diye bağırdım. Burada kalmak istiyorum !...
Sesim baştan aşağı cam kaplı salonda çın çın çınladı. Yüzlerce göz ve kulak bizden yana döndü.

Fransız polisleri tek bir kelime bile söylemeden koluma girerek beni küçük bir odaya aldılar. Memurlardan biri kapıyı arkasından kilitledikten sonra şöyle dedi :
- Sizi burada 5 dakika yalnız bırakacağız. Kesin kararınızı vermeden önce iyi düşünün. Odanın iki kapısı var. Şayet Rusya'ya gideceksiniz soldaki kapıdan, Fransa'da kalacaksınız sağ kapıdan çıkarsınız. O kapının arkasında büromuz bulunmakta. Gerisini biz hallederiz, kararınızda serbestsiniz.

İKİ KAPI ARASINDA KARAR
Polisler sağ taraftaki kapıdan çıkarak beni odada yalnız bıraktılar. Odada bulunan masanın etrafında biraz döndükten sonra iskemleye çöktüm. Gözlerim her iki kapıya ayrı ayrı döndü. Birinin ardında bekleme salonu, diğerinin ardında uçak ve Rusya.
Çocukluğum, gençliğim, ülkem bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. Çoğu insan bir yatakta, bir ot minderde dünyaya gelir ama ben trende doğmuşum. Bu tren Baykal gölünün kıyılarından süzülerek ta Moğolistan'ın öbür ucunda bulunan Vladivostok'a doğru yol alıyordu. Babam dünyanın bir ucunda bulunan bu şehirde görevliydi. Annemde kendisini ziyarete gidiyordu. Yolda doğacağımı hesaba katmamıştı.
Bu dediğim 17 mart 1938 günü oldu.
Bir topçu alayında siyasi komiser olan babam, annemle birlikte beni de görünce pek şaşırmış. Ailem Rus değil, Başkır. Yani Türk asıllı. Annem Kazan'lı, babam Ufa'lıdır.
Ülkeme küçük yaştan beri bağlı bulunduğum halde Rusya'da kendimi hep bir yabancı gibi hissettim. Daha doğrusu çevrem bana yabancı gözüyle baktı. Dansa 8 yaşında halk şenlikleri ile başladım. Dansı meslek seçme kararımı açıkladığımda oldukça sert bir adam olan babam :
- Hayır oğlum sen topçu olacaksın ! dedi. "Bu meslekten yetişenleri iyi bir gelecek bekler.."
Ama ben genede dansör olacaktım.
Gerçekten talih kuşu o sıralarda başıma kondu. Başkır cumhuriyeti Moskova'daki bir şenlikte Başkır halk dansları oynayacak bir topluluğu uçakla Moskova'ya gönderdi. Aralarında bende vardım. Oradan, Ufa'da biriktirdiğim bir kaç ruble ile bir trene atlayarak doğruca Leningrad'a gittim. Cebimde metelik kalmamıştı ama isteğim büyüktü. Parlova Karsevina, Nijinski, Ulanova, Balanchine gibi dans sanatının ünlü ustalarını yetiştiren bale okuluna girdim. Buradan hayli mücadeleden sonra Kirov tiyatrosuna geçtim. Leningrad'da geçirdiğim o birkaç ayı ömrüm boyunca unutamam. Henüz istikbali meçhul bir adam olduğum için sefil odalarda kamyon şoförleri ve hamallar ile aynı odada yatıyordum. Bir odada 8 kişi burun buruna, duvarlara çakılı tahta ranzalarda yatıyorduk. İşte çevreme karşı ilk hoşnutsuzluk bugünlerde doğmaya başlamıştı. Siyasi konularda ileri geri konuşmam sebebiyle iyiden iyiye dikkatleri üzerime çekiyordum. Özgürlüğü tadacağım günleri umutla bekliyordum.
5 yıl sonraki Paris turnemizde bu dileğim yerine geldi. İskemlede oturup düşünürken Rus polisiyle Fransızca konuşan bir adamın sesini duydum. Bu ses :
- Nureyev Rus vatandaşıdır. Bu yüzden bana teslim etmeniz gerekir. diyor.
Fransız memuru da nezaketle şu cevabı veriyordu :
- Fransa'da bulunuyoruz ve Mösyö Nureyev kendi isteğiyle bize sığındı.
- Öyleyse onunla konuşmama izin verin.
- Çok üzgünüm, fakat Mösyö Nureyev şu anda rahatsız edilmek istemiyorlar.
Tartışma bir müddet daha devam ettikten sonra bitti. Şimdi tam bir sessizlik hüküm sürmekteydi. Ayağa kalktım ülkeme açılan kapıya arkamı çevirerek beni yeni bir dünyaya götüren özgürlük kapısına doğru yürüdüm, bu kapıyı seçmiştim...1962
(Üstte Leningrad Kirov balesinin Paris temsilinden bir sahne görmektesiniz.)