Muzıka-i Hümayun


MUZIKA-İ HÜMAYUN

1828'de ünlü besteci Gaetano Donizetti'nin ağabeyi Giuseppe Donizetti Muzika-i Hümayun'u kurmakla görevlendirildi. Ölümüne (1856) kadar bu görevini sürdüren Donizetti'nin çabalarıyla boru - trampet takımı bandoya dönüştürüldü ve Muzıka-i Hümayun bu şekilde kuruldu ve ayrıca bir tür konservatuvar oluşturulmuş oldu. Muzıka-i Hümayun içinde bir süre sonra Türk müziği bölümü oluşturuldu.
Donizetti öğrencilerine Batı notasını öğretti. Porteli Batı notasını öğretebilmek için kendisi de öğrencilerinin bildiği Hamparsum notasını öğrendi. Bütün Hamparsum işaretleri ile Türk musikisi perde adlarının Batı müziğindeki karşılıklarını bir liste halinde kağıda aktardı. Bazı klasik Türk musikisi eserlerini notaya geçirdi. Birkaç hafta içinde bu yoğun çalışmaların sonucunda yeni nota yazımının sazlara uygulanabilmesi mümkün hale geldi. 4-5 ayda bir "çırak" bandosu yetiştirerek Sultan 2. Mahmud için yazdığı "Mahmudiye Marşı"nı 19 Nisan 1829'da Rami kışlasında padişaha dinletti.
İtalya'dan yeni çalgılar ve bu çalgıları çalıp öğretecek öğretmenler getirtti. O güne değin düzensiz ve programsız yürütülen yenileşme çalışmalarını bir düzen ve programa bağlamak için çaba gösterdi. 1831'de Muzıka-i Hümayun adını alan bandoyu, Mehterhane ve Enderun'dan alınarak yetiştirilen icracılar ile bir saray orkestrası olarak yeniden düzenledi.
Bandolar açık hava dinletileri verdiler. Böylece Türkiye'de Batı müziği ilk olarak bandoların açık havada çaldığı marşlar, valsler, mazurkalar, polkalar ile duyuldu. Batı müziğinin yaygınlaşmaya başlaması üzerine 1850'de kurulan mağazalar çok sayıda Batı çalgısı getirtti. Yaprak ve defter biçiminde 6.000 kadar nota yayınlandı. Saray ve saraylı aileler özenilen Avrupa örneği yaşamın bir parçası olarak giyim kuşamdan ev eşyalarına, selamlaşmadan eğlenmeye kadar uzanan alafrangalığın bir parçası olarak bu müziği benimsediler.
Piyanoya özellikle alaka gösterdiler. Hatta açık hava takımlarından derledikleri parçaları bazen viyolonsel ve flüt eşliğinde piyanoda seslendirerek oda müziği parçaları gibi çaldılar.
Donizetti'den sonra Muzıka-i Hümayun'un başına getirilen Callisto Guatelli öğrencilerini Türk müziğinin aralık ve özelliklerini göz önünde bulundurarak Batı tekniğiyle marşlar bestelemeye teşvik etti. Kendisi de ulusal sergilerden yararlanarak marşlar besteleyen Guatelli, birçok öğrenci yetiştirdi. Sarayda da dersler veren Guatelli'nin bu derslerine V. Murad, II.Abdülhamid ve Fatma Sultan'da katılmışlardı. Onun ardından göreve getirilen Yesarizade Ahmed Necib paşa, Batı terimlerine Türkçe karşılıklar bulmaya çalıştı; ayrıca haremde 80 kişilik bir "Kız fanfarı" kuruldu. 1880'de Guatelli ile birlikte çalışmak üzere saraya alınan d'Arenda zamanında nota kitaplığı yeniden düzenlendi, bandoya saksofon alındı ve bando yenilendi.
Üst fotoğrafta Muzıka-i Hümayun'un kemancısı Osman Zeki bey (Üngör), piyanist Italo Selvelli, viyolonselist Cemil bey görülmektedir...