Pierre Loti ve hizmetkarı Hasan.


Pierre Loti nargile höpürdetirken hizmetkarı Hasan ile...

14 Ocak 1850'de Rochefort, Fransa'da doğan Pierre Loti'nin asıl adı Louis-Marie Julien Viaud'dur. Deniz subayı vazifesi sebebiyle Ortadoğu ve Uzakdoğu'yu ziyaret etme şansına sahip oldu. Buralarda edindiği gözlemleri aşırı romantik ve gizemli üslubu ile kitaplarına aksettirerek üne kavuştu.
Selanik ve İstanbul'da Harem içinde bir aşkı anlatan ilk romanı Aziyade (1879) ile dikkatleri çeken Loti, İzlanda balıkçısı (1886), Madam Krizantem (1887) gibi romanları ile ününü pekiştirdi. 1891 senesinde Fransız Akademisine seçildi. Subaylık vazifesinde Albay rütbesine kadar yükselen yazar, ömrünün son yıllarına kadar eserler vermeye devam etmiştir.
İlk kez 1876'da genç bir subay iken Türkiye'ye gelen Loti, daha sonra 1887 ve 1890 ziyaretlerinin akabinde 1903-1905 arasında Fransız elçiliğinin koruma gemisi kumandanı olarak İstanbul'da yaşadı. Avrupa'nın makineleşen, aşırı maddiyata dayanmaya başlayan yaşamına karşı Doğu, hele İslam ülkelerindeki çekişmesiz, hoşgörülü yaşama özlem duymaktaydı. Bu sebeple yerel giysileri giyip Eyüp gibi İstanbul'un en sakin ve dine bağlı bir bölgesinde yaşamayı seçti. Kendisini tanıyan Sultan 2. Abdülhamid bütün polis teşkilatına resmini dağıttırdı ve hissettirilmeden korunmasını emretti.
Bu sayede İstanbul'un en tehlikeli Galata meyhanelerine girebildi ve İstanbul sosyetesinin en aranan kişilerinden birisi oluverdi. Gemisinde verdiği ziyafetler, balolar İstanbul'da günlerce konuşulan olaylar oluyor; Avrupa basını bile günlerce bu olayları gündemde tutuyordu.
Nitekim kendisini vaftiz etmek için düzenlediği toplantı büyük yankılar uyandırdı ve hem İstanbul'dan, hem de Avrupa'dan kadınlardan "Kedin olayım Loti !" ithaflı mektuplar aldı. Yine bu dönemde kendisine protokolün gerektirdiği şekilde selam vermeyen bir kişiyi düelloya davet edişi Avrupa basını konularından bir diğeri oldu.
Kadınlara ilgi duymadığı bilindiği halde kadınlar tarafından paylaşılamayan Loti, İstanbul hayatı sırasında hayatının en eğlenceli ve ona en çok ün kazandıran olayıyla karşılaştı. Osmanlı hariciyesinin yüksek rütbeli Fransız kökenli bir memurunun kızları Fransızca öğretmeni olan kadınla birlikte Loti'ye mektup yazıp Harem hayatının sıkıntılarını aktardılar ve zorla evlendirilme hikayesi ile onu etkilediler. Hatta biri bu sebepten verem oldu diye anlatıldı.
İstanbul görevi sonrası Fransa'ya döndüğünde yazar bu konuyu Les Désenchantées (Mutsuz Kadınlar, 1906) romanında ele aldı. 220.000 adet basılan ve dönemin en çok okunan kitapları arasına giren eser Avrupa'da İslam toplumlarında büyük etki yarattı ve pek çok dile çevrildi.
Daha sonrasında olayın sahte olduğu, bu tür bir haremin bulunmadığı ortaya çıksa da, yarattığı etki gerçeği örttü. Türkiye ve Doğu toplumlarında Loti'nin "Dost" ünü daha da pekişti. Diğer yandan kendisindeki Doğu'ya hayranlık daha bir kökleşti.
Hızla değişen Batı'ya tepkisi o hale geldi ki, 1908'de II. Meşrutiyet ilan edildiğinde bunu kendisine müjdeleyen bir Türk dostuna, muasır medeniyet seviyesine ulaşmanın mutluluk olmadığını ve bu yüzden Türkleri dünyada eşsiz yapan bütün çekici özellikleri, bütün sevimli güzellikleri kaybedeceklerini hatırlatıyordu.
Avare ve tasasız yaşamak, ihtirassız ve idealsiz yaşamak, büyük fincanlarla kahve içmek, nargile höpürdetmek, uzun uzun rüyalar görmek, üzüntüsüz, şikayetsiz ölmek varken uygar (muasır) olmaya özenmenin umutsuzluk ve keder getireceğini ileri sürdü.
Jön Türkler'in bu sevmediği değişmeyi zorlamalarına karşı olmakla birlikte, Türklere olan sevgisi asla azalmadı. 1911'de ve Balkan savaşı sonrasında 1913'de iki defa daha İstanbul'a geldi. Balkan ve Avrupa devletlerinin Osmanlı imparatorluğunu paylaşma politikalarına karşı sürdürdüğü basın kampanyası sebebiyle büyük törenlerle ve "Büyük Dost" diye adlandırılarak karşılandı. Can çekişen Türkiye (1913) kitabıyla cesaretle ortaya çıktı. 1915'de de Fransa'nın 1. Dünya savaşında Osmanlı devletinin karşısında yer almasını açıkça eleştirdi ve bu yüzden kendi ülkesinde istenmeyen adam durumuna geldi.
Ancak büyük ünü ona dokunulmazlık sağladı. 1918'de Mondros mütarekesinin ilanından hemen sonra Osmanlı devletinin paylaşılma planları yapılırken yine gazetelere makaleler yazarak ve konferanslar vererek Türk savunuculuğuna devam etti.
İstanbul'da anma törenleri yapıldı ve 1920'de "İstanbul'un fahri hemşerisi" ilan edildiği gibi adına bir dernek kuruldu. Divanyolu'nda bir caddeye adı verildi. İstanbul'daki 80 kadar aydın bir ortak mektupla yardımlarını isterken, Cenevre'deki Türk öğrenciler sürekli kendisiyle ilişki kurarak Türk davasını daha iyi savunmasını sağlamaya çalışıyordu.
1920'de Sevgili Fransa'mızın Doğu'da ölümü ve 1921'de Doğu'dan Ulvi hayaller adlı kitaplarıyla mücadelesini sürdürdü. Bu çabalar temel görüşlerine aykırı olduğu halde Ankara hükümetinin de takdirini kazandı ve 1922'de Mustafa Kemal Paşa kendisine değerli bir halı göndererek teşekkürlerini iletti.
Bugün Eyüp'teki Pierre Loti Kahvesi bir ziyaret merkezi olduğu gibi, Divanyolu'nda bir müddet oturduğu binaya da bunu belirten kitabe konmuştur. Abdülhak Şinasi Hisar'ın İstanbul ve Pierre Loti (1958) adlı kitabında yazarın İstanbul'a olan alakası ayrıca belirtilmiştir.
Ünlü yazar 10 Haziran 1923'de Hendaye'de vefat etmiştir...